Bir aylık omrunuz kalmis

Bu makalenin video versiyonu


Evet, doktorlardan bu lafı duyan milyonlarca insan vardır sanırım.

Ama pardon, cümleyi yanlış kurdum gibi sanki.

Çünkü bu cümleyi duyanların çok büyük bir kısmı bir ay içinde ölmüştür zaten. Kalanlar ise "öldürmeyen allah öldürmez" misali yaşamaktadır.

Plasebo etkisi oldukça popüler bir deyim olmasına rağmen, nosebo etkisi o derece yaygınlaşmamıştır. Halbuki diyalektiğin temel mantığı her tezin antiteziyle birlikte var olduğudur. Yani merak eden insan plasebonun zıttı nedir diye araştır. Tabii burada şöyle de bir durum var ki bu iki etkiyi birbirinden ayırmak o kadar da kolay değil. Ve kimi zaman her ikisi bir arada görülüyor. Mesela başı ağrıyan birine ilaç olduğunu söyleyerek hap şeklinde boş bir şey verirseniz ve bu ilacın baş ağrısını geçirdiğini, ama tansiyonu yükseltiğini söylerseniz, böyle bir durumda plasebo ve nosebo etkileri bir arada yaşanabilir. Yani hem baş ağrısı geçer, hem de tansiyonu yükselir. Çünkü hücrelerimiz bizlerin bilinç sistemimizle oluşturacağımız verilerden ciddi anlamda etkilenirler. Dolayısıyla bizler bir şeyi ya da olayı olumlu veya yararlı olarak değerlendiriyorsak, hücrelerimiz de buna uygun davranış içine giriyorlar, olumsuz veya zararlı görüyorsak, onlar da öyle davranıyorlar.

Plasebo etkisi halk arasında hep ilaçlarla ilgili diye düşünülmüştür. Çünkü yapılan deneyler ve anlatılanlar hep bu yöndedir. Halbuki hayatın tüm alanlarında düşünce tarzımız oldukça etkilidir. amacım da bunu size farklı yollardan anlatmaya çalışmak zaten.

Gerçi asıl niyetim burada plasebo ve nosebo etkilerini uzun uzadıya açıklamak değil tabii ki. Bunlarla ilgili yapılmış bilimsel deneyler var ve isteyenler araştırabilir.

İnsanlara verilen iyi ya da kötü mesajların etkilerini şöyle açıklayabiliriz:

İnsanın yaklaşık %80'i sudur. Ve suya hükmedersiniz. Masaru Emoto, insan bilincinin suyun moleküler yapısı üzerinde etkisi olduğunu savunan ve bunu çeşitli deneylerle ispatlayan bir yazar. Hatırlarsanız üzerine küfür yazılan pirinç ve su dolu bardak bozulurken, sevgi sözcükleri yazılan ya da söylenen bardaktakiler bozulmuyordu.

Biyo enerji uygularken de aynı durum geçerli olmaktadır. Esasında biyo enerji sadece bir araçtır. Ve asıl yapmak istediğinizi niyetle yaparsınız. Yani kuantum düşünce sistemi ile.

Her meddenin kendine özgü bir titreşim sayısı vardır. Sağlıklı bir insanın frekansı (Titreşimi) 62 ila 70 mhz aralığındadır. Dışarıdan bir etki ile bu frekans bozulabilir. Doğamıza uygun olmayan bir düşünce şekli ile hem pratikte, hem de teoride sağlığın bozulması mümkündür. Ve bir insana "şu kadar ömrün kaldı" demek son derece saçma ve kötü niyet içeren bir laftır. Tam tersi söylenir ise nosebo yerine plasebo etkisi gerçekleşecektir.

Bunu şu örneklerle açıklamak faydalı olacaktır diye düşünüyorum:

1970’li yılların sonlarında Çorum yakınlarındaki bir MTA kampında çalışanlardan bir grup, arazi çalışmaları sırasında bir tavşan yakalar. Akşam kampa döndüklerinde tavşanı aşçıya verip, pişirmelerini isterler. Yemek zamanı, diğer elemanların da katılımıyla, masaya oturulur ve tavşanlı yemek dahil, yemekler yenilir. Kampta çalışanlardan biri Alevi-inançlı bir kişidir ve onun inancına göre, tavşan eti tabu sayılır. Yemekten sonra, bu alevi vatandaşa, etli yemeği beğenip-beğenmediği sorulur. O da çok beğendiğini söyler. Bunun üzerine, kamptakilerden biri, yediği etin tavşan eti olduğunu söyler. Bunu duyan adamın birden bire benzi solar ve midesine kramplar girmeye başlar. Adamı alıp aceleyle Çorum hastanesine kaldırırlar ve midesini yıkatarak, hayatını kurtarırlar.

Yine 1970'li yıllarda gerçekleşen olayda, bir adam bir takım semptomlar hissettiği için hastaneye gidiyor ve doktorlardan karaciğer kanserine yakalandığını ve yalnızca birkaç ay ömrü kaldığını öğreniyor. Teşhisin ardından karaciğer kanserinde yaşananlara benzer semptomlar geliştiren adam, birkaç ay içerisinde gerçekten de hayatını kaybeyor. Kaldı ki yapılan otopsiler, adamın kanser hastası olmadığını, teşhisin yalnızca bir doktor hatasından ibaret olduğunu ortaya koyuyor.

Benzer örnekleri kendi hayatınızdan da bulabilirsiniz.

Peki bu nasıl oluyor?

Çünkü düşünceler maddedir. Daha doğrusu aklımızdan geçenleri maddeye dönüştüren enerjidir ve farklı seviyelerde titreşim dalgaları vardır. Siz düşünmeye başladığınız andan itibaren çok küçük partiküller halinde evrene yayılırlar. Ve çarptıkları maddelere ya da canlılara bir takım etkileri olur. Şayet düşünceleriniz olumlu ise bu etkiler olumlu, düşünceleriniz olumsuz ise olumsuz etkiler bırakır. Mesela diyelim ki doktora gittiniz ve yanlışlıkla size kanser teşhisi koydu. İşte sonrasında bu moral bozukluğuyla kanser olmanız kuvvetle muhtemeldir. Ya da moralinizi yüksek tutsanız bile şu haberdeki durumu yaşamanız gayet güzel mümkündür.Kemoterapiyle zehir saçtı

Doğayı kendi haline bıraktığınız sürece, doğada hastalık diye bir kavram yoktur. Sadece yaşlanma vardır. Yaşlanma ise vücut suyunun kuruması ve kirlenmesinden başka bir şey değildir. Hastalık kurumayla gelir. Kurumayı durdurmanın yolu sadece su vermekle (içmekle) olur. Bunun aksine hareket edenler sadece kendilerini kandırarak kurumalarını hızlandırırlar. Çünkü vücuda dışarıdan alınan ve doğal olmayan her nesne, vücutta agresif bir etki yapar. Canlının dışarıdan gelen bütün uyarıcılara karşı tek bir savunma aracı vardır, o da sudur. Dışarıdan aldığımız insan doğasına ters düşen her şeye karşı, vücut sadece ve sadece suyla mücadele eder. Bu da insanın kurumasını hızlandırır. TIP’ bın kronik hastalıklar diye bellediği bütün hastalıklar, işte bu yaşlanma süreciyle ortaya çıkan hastalıklardır. TIP bütün hayretiyle, bu kronik hastalıkların ne sebebini, ne de iyileştirme yolunu bildiğini açıklar. Artık TIP’ bın hayrete düşerek bu kronik hastalıkların sebebini ve çözümünü bilmeyişine şaşmıyoruz. Çünkü aranmayan bir şey bulunmaz. (Yücel Aydemir)

İşin kötü yanı, yine bilim insanı olduğuna inandığımız doktorların, hem bilime, hem etiğe, hem de vicdana aykırı bir şekilde insanlara ömür biçmeleri. Ve bu verilen süreler sonunda gerçekten iyileşecek insanların bile ölmeleri. Çünkü insanlar modern tıbbı bilim zanneder. Ve doktorları da bu konuda kayıtsız şartsız güvenilmesi gereken otoriteler olarak bellemişlerdir. Bu yüzden doktorun dediğinin gerçekten olacağına inanırlar. Ve inanmaya başladıkları andan itibaren ölüm saati geriye doğru saymaya başlar.

Peki doktor bu süreyi nasıl verir, nasıl belirler?

Elbette ki uyguladıkları tedavi adı altındaki zehirleme yöntemlerinin verilerine dayanarak söyler. Esasında kanserli bir insan 20-30 sene yaşayabilir. Tabii ki burada tümörün nerede çıktığı da önem arz ediyor. Pankreasta gelişmesi ciddi sıkıntı yaratabilir. Ya da omurilikte bir sinire baskı yapıyor olması acil müdahale gerektirebilir. Ama modern tıpta yapıldığı gibi tümör üzerine yoğunlaşırsanız kanseri yenemediğiniz gibi, tam tersine büyütürsünüz. Araştırmalar kemoterapinin aslında yeni tümörleri ortaya çıkartan habis hücreler olan kanser kök hücrelerini uyardığını gösteriyor. Bir hastaya kemoterapi ve radyasyon uyguladığınızda bunları iyileştirmediğiniz gibi, kanseri sonsuza kadar daha agresif hale getiriyorsunuz. Ve hastalar genellikle daha çabuk ölüyor. Zaten öldüren kanser değil, tadavi adı altında uygulanan yöntemlerdir. Bu konu ile ilgili aşağıdaki belgeseli mutlaka izlemenizi öneririm.

Yani doktor size süre biçerken aslında ne yaptığının gayet güzel farkındadır. Bu sebeple "bir ay ömrünüz kaldı" gibisinden bir cümle kurarlar. Hadi diyelim ona dayatılan budur, aldığı eğitim bu uygulamalarla ilgilidir ve ne yaptığının farkında değildir. Peki bu durumda bilinçli öldürmesi mi daha kötüdür, yoksa bilinçsiz öldürmesi mi?

Sağlığın temeli beslenmeden geçer. Ama ne yazık ki doktorlar bu konularla alakalı hiç bir şey öğrenmezler ve gayretleri de yoktur zaten. Onlara verilen ders yüksek ego sahibi olmak ve hangi hastalıkta, hangi ilacı kime nasıl reçete edecekleridir. Yani o çok övündükleri senelerce süren okullar bunun için vardır.

Şunu unutmayın:


  • Sağlıksız bir doktor
  • Obez bir diyetisyen
  • Cildi bozuk bir güzellik uzmanı
  • Sedef hastası bir dermatolog olamaz!

Peki çözüm ne?

Elbette ki birden fazla çözüm var. Ancak bu çözümlerden hiç birisi ortodoks tıbbın yolundan geçmemektedir. Tavsiyem şu ki, hiç bir şey yapmasanız bile kemoterapiden ve radyoterapiden uzak durun. Bunların amacı sizi iyileştirmek değil, tam tersine sizi çileli bir şekilde ölüme sürüklemektir. Üstelikte sizin paranızla!

Kanser gibi bir durumda sizi iyileştirecek olanlar şunlardır:

  • Cannabis oil
  • Kolloidal gümüş
  • Dengeli beslenme 

Ancak tüm hastalıklar önce zihinde başlar. Ve bitecekse de zihinde biter. Bu sebeple düşünce yapınız çok önemlidir. Negatif duygu ve düşüncelere sahip insanların pozitif hayat sürmesi mümkün değildir. Yani birilerini suçlamadan önce dönüp kendinize bakmalısınız. Hastalık ne olursa olsun önce kendinizi eleştirmelisiniz. 

Şifa sizin kendi içinizdedir. 
İnsanları kitleler halinde öldürmeye and içmiş ilaç firmalarının tetikçileri olan doktorlar değil. Size "şu kadar ömrün kaldı" diyerek allahcılık oynayan profesörler değil.

sağlıklı günler dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder