Gumus toksik midir



Gümüş ağır metal midir, toksik özelliği var mıdır?

Kısaca anlatayım, 

Yoktur! 

Bitti.

(: Keşke her şeyi açıklamak bu kadar kolay olsaydı. Ama öyle olmuyor tabii ki. Otorite gerçekleri saklamak ve çarpıtmak adına yine kendisinin verdiği ünvanların ardına sığınan tetikçileri sayesinde son derece pis dolaplar döndürüyor. Dolayısıyla bu dönen dolapları açıklamakta zaman ve zahmet istiyor, bilgi istiyor. Ve en önemlisi de bu bilgiyi analiz edebilmek için sistemin kurguladığı işleyişin dışına çıkmak gerekiyor.

Yani Einstein’ın dediği gibi
"Hiç bir sorun onu yaratan bilinç seviyesinden çözülemez" 

Bir takım klinik (olduğu iddia edilen) araştırmalara göre gümüş toksiktir. Örneğin 2014 yılında Güney Danimarka üniversitesinin yayınladığı araştırmaya göre, kolloidal gümüş gibi gıda takviyesi olarak satılan ürünlerdeki gümüş partikülleri bağırsaklardaki hücreler için zararlı olabilirmiş. Yanı sıra araştırmacılar gümüşün serbest radikalleri tetiklediğini de iddia etmekteler. Buradan bakabilirsiniz.http://www.sdu.dk/en/om_sdu/fakulteterne/naturvidenskab/aktuelt/nyheder_2014/2014_02_27_nanosilver

Tabii ki yeni bir şey olmayan kolloidal gümüşün dünyada milyonlarca deneyimli kullanıcısı bu gibi araştırmaların son derece kusurlu olduğunu ve önceden düşünülmüş negatif sonuçlar çıkarmaya yönelik olduğunu düşünüyor. Yani gümüşün hücrenin koruyucu etkilerini ortaya çıkaran diğer bir çok araştırma karşısında oldukça havada kalan bir görüş. Bu araştırmayla ilgili insanları yanlış yönlendiren makaleler, tıbbi bürokratların kullandıkları çeşitli propaganda fabrikalarında, insanları korkutmak ve onları kolloidal gümüş kullanımından uzaklaştırmak istedikleri zaman yaygın bir şekilde yayımlanmaktadır. Dahası bu çeşit propagandalar sadece gümüş için değil, insanların faydasına ne varsa hepsi için geçerlidir. Başka bir örnekle açıklamak gerekirse cannabis şifalı otlar listesinde en tepedeyken ve insanlar bunun faydasını kanserde bile görürlerken, bugün dünyanın bir çok ülkesinde neden yasaktır diye araştırmanızı tavsiye ederim.

Kısacası hastalıklar ilaç firmalarının para kaynağı olduğundan sağlık sektörünü sağlıkçılar değil, gözünü kan bürümüş tüccarlar yönetmektedir. Ortodoks tıbbın dışında hareket eden bir doktor arkadaşım bir gün bana “Ben FDA’in sayfasını takip ediyorum. Ve neyi kötülerlerse onun peşinden koşuyorum.” demişti. Bugün FDA ve WHO insanlığın başındaki en büyük belalardan ikisidir.

Birazdan size birden fazla yolla bu gibi araştırmaların neden kusurlu olduğunu göstereceğim. Yanı sıra göstermek istediğim bir de şu var ki, o da korku faktörüdür. Bunun için öncelikle İngilizcede korku kelimesi “Fear” üzerinde durmakta fayda var.

Akronim yapıp “False Evidence Appearing Real” diye açtığınız zaman “fear” yani korku kelimesi çıkıyor ortaya. Bunu ise “Gerçek olan sahte kanıtlar, ya da yalanlar” olarak çevirebiliriz. Otorite şunu iyi bilir; Bir çok insan korkuya olay daha olmadan kapılır. Çünkü bu adımı atarsam başıma neler gelir diye korkmaktadırlar. Tabii ki bu durum da yapay korkuların yaratılması ve insanların kendilerini geliştirecek adımlar atmalarını engeller ve daha sağlıksız bir ortamda yaşamalarını sağlar. Bu durumu en iyi anlatan hikayelerden biri “Küçük kara balık”tır. Aslında çocuklar için yazılmıştır. Ama ben daha çok büyüklere tavsiye ediyorum.

Elbette ki korku, ya da hislerimiz sahte değildir. Neticede korku dediğimiz şey bir çeşit savunma sistemidir ve bir duygudur. Ama şunu bilmek lazım, gerçekte olmayan suni korkular yaratan düşünce yapıları ve sistemler vardır. Devletlerin ayakta kalabilmesi için korku unsuru şarttır. Bu sebeple devletler kendilerine mutlaka bir düşman yaratırlar ve onunla savaşırlar. Bu arada toplumlar bu düşmanlar dolayısıyla korku içinde olduklarından olağan üstü şartlar gereği gerçekleri sorgulayamazlar ve gelişemezler. Tabii bu arada şunu da bilmek gerekiyor; devlet diye bir şey yoktur. Görünen yüz sadece bir maskedir ve tüm dünya şirketler tarafından yönetilmektedir. Hatırlarsanız Balıkesir Ekonomi Ödülleri'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin anonim şirket gibi yönetilmesini istediğini söylemişti.

Tüm bu bilgiler ışığında devletler, yani şirketler için toplumları manipüle ederek yönetebilmeleri adına korku yaratmaları gerekmektedir. Aksi takdirde gelir dağlımı daha adil olacağından güçlerini kaybederler ve hüküm süremezler. Bu sebeple insanların hayrına ne var ise ya bilgileri çarpıtılır, ya saklanır, ya da direkt yasaklanır ve korku yaratılır. Ve bu korkular gerçeğe dönüşür. Güney Danimarka üniversitesinin yayınladığı araştırma da bu yaratılan korkulardan biridir. Yani “False Evidence Appearing Real”

yapılan çalışma doğrultusunda Lösev de bir bildiri yayınlamış:

Diyet takviyeleri, kozmetik ve gıda ambalajlarında bulunan gümüş nanopartiküllerine karşı bilim adamları uyarıda bulundu. Southern Denmark Üniversitesi araştırmalarında bu maddenin hücrelere nüfuz ederek zarar verdiği ortaya çıkmıştır.

Gümüşün antibakteriyal etkisi bulunmaktadır ve bu yüzden yiyecek ve kozmetik sanayiinde nanopartikülleri ile sıklıkla kullanılır. Gümüş tek başına kullandığında zararı olmazken küçük parçalara ayrılıp nanapartikülleri haline geldiğinde insan sağlığını tehdit etmektedir. Nanosilver içecek şişelerinde, diş fırçalarında, çamaşır makinasında, buzdolabında ve gıda ambalajlarında bulunur.

Nanosilver insan vücudundaki hücrelerinde serbest radikal olarak adlandırılan zararlı oluşumlara sebep olur ve bu da ciddi hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Bu durum kanser ve Alzheimer gibi hastalıkları da kapsamaktadır. AB’de diyet takviyeleri ve medikal etkisi bulunan gıdaların pazarlanmasına izin verilmemektedir. Southern Denmark Üniversitesi uzmanları nanosilver içeren diyet takviyelerini almama konusunda uyarıyorlar.


Şimdi şuna dikkat edin! Makalenin objektif gazetecilik gibi gösterilmeye ve nasıl yazıldığına dikkat edin, sanki Lösev aslında Danimarka'daki "yeni çalışmayı" rapor ediyor gibi.

Ancak ortada yazar yok.

Neden?

Gerçekte, bu makale, klinik çalışmanın yapıldığı Güney Danimarka Üniversitesi'nden yayınlanan bir basın bülteninden başka bir şey değildir. Yani maddenin hücrelere nasıl nüfuz ettiği ve nasıl zarar verdiği, bunun sebepleri ve açıklaması hakkında tek bir bilgi yok. Bilimsel makale dediğiniz şey “ben dedim oldu” gibisinden bir diktatör tavrıyla yazılamaz. Yazılırsa eğer bilimsellikle alakası olmaz. Üstelikte dünyada binlerce insan bunu kanser tedavisinde kullanırken...

Sanki gerçek bir bilimsel araştırmaymış gibi haber yapılmış ve isim kullanılmamış. Bu yüzden bir çok site noktası virgülüne dokunmadan sanki kendileri yazmış gibi yayınlayabilir.

Ve bir "haber" makalesi olan bu basın bülteni artık düzinelerce sitede internet üzerinden yayınlanıyor.

Olaya bir de başka taraftan bakalım.

İngiltere'de sağlık alanında gümüş kullanımı konusunda önde gelen uzmanlardan Dr. Alan B.G. Lansdown şöyle diyor:

“Contrary to statements that all forms of silver are cumulative once they enter body tissues and that very little is excreted, silver is actively metabolized in the human body and a large part eliminated eventually via the liver, urine and hair... "Tüm gümüş formlarının vücut dokularına girdikten sonra birikim yaptıkları ve çok azının atıldığı ifadelerin aksine, gümüş insan vücudunda aktif olarak metabolize olur ve sonunda büyük bir kısmı karaciğer, idrar ve saç yoluyla ortadan kaldırılır ...

…there is very little substantive evidence that silver acts either as a cumulative poison in the human body like lead and mercury, or that it reaches toxic levels in any tissue. ... gümüşün kurşun ve cıva gibi insan vücudundaki birikimli zehir gibi davranabileceğine veya herhangi bir dokuda toksik seviyelere ulaştığına dair çok az delil var.

Silver does accumulate preferentially in the basement membrane region of the dermis, but no evidence has been seen to show that this is either life-threatening or a clinical manifestation of toxicity.” Gümüş tercihan dermis’in bazal membran alanında birikir, ancak bunun, hayatı tehdit eden veya toksisitenin klinik bir tezahürü olduğunu gösteren hiçbir kanıt görülmemiştir. "

“Silver in Healthcare: Its Antimicrobial Efficacy and Safety in Use,” by Alan B. G.Lansdown, pg. 45, 59, 60

“Silver in any form is not thought to be toxic to the immune, cardiovascular, nervous, or reproductive systems (ATSDR, 1990) and is not considered to be carcinogenic (FurstandSchlauder, 1978).” "Herhangi bir formdaki gümüşün bağışıklık, kardiyovasküler, sinir veya üreme sistemleri için toksik olduğu düşünülmemektedir (ATSDR, 1990) ve kanserojen olduğu düşünülmemektedir (Furst andSchlauder, 1978)."

"Noble metals such as copper, gold, and silver have broad-spectrum antimicrobial activity. "Bakır, altın ve gümüş gibi soy metallerin geniş spektrumlu antimikrobiyal aktivitesi var.

Ve Journal of Material Engineering and Performance'ın Nisan 2010 sayısında belirtildiği üzere, gümüş, bakır ve altın gibi metaller "ağır metaller" değil asil metallerdir:

For example, silver has several effects on microorganisms, including impeding the electron transport system and preventing DNA replication... Örneğin, gümüşün mikroorganizmalar üzerinde elektron taşıma sistemini engellemek ve DNA replikasyonunu önleme dahil olmak üzere çeşitli etkileri vardır ...

…In previous studies, silver has demonstrated antimicrobial activity against a broad range of fungi, viruses, and bacteria." ... Daha önceki çalışmalarda, gümüş, geniş bir mantar, virüs ve bakteri yelpazesine karşı antimikrobiyal etkinlik gösterdi. "

Nanoscale Research Letters gazetesinin 28 Ocak 2016 tarihli sayısında, araştırmacılar, gümüşün asil bir metal olduğuna da işaret ediyor:

"Nanoparticles made of noble metals have also received attention over the last few years, as they can be used in medicine, biology, material science, physics, and chemistry. "Soy metallerden imal edilen nanoparçacıklarda tıp, biyoloji, malzeme bilimi, fizik ve kimya gibi alanlarda kullanılabileceği için son bir kaç yıldır dikkatleri üzerine çekti.

Among the several noble metal nanoparticles, silver nanoparticles (AgNPs) have attracted special attention due to their distinct properties, which include favorable electrical conductivity, chemical stability, and catalytic and antibacterial activity.” Birkaç soy metal nano partikülü arasında, gümüş nano partiküller (AgNPs), olumlu elektrik iletkenliği, kimyasal stabilite ve katalitik ve antibakteriyel etkinlik içeren farklı özelliklerinden dolayı dikkat çekti. "

Son olarak, "Nanosilver: Naughty or Nice" başlıklı bir makale de Bilim ve Kamu Topluluğu tarafından yayınlandı:

" Eugene'deki Oregon Üniversitesi'nde kimyager ve nano parçacık konusunda uzman Hutchison'un araştırması nano gümüşü önermektedir ve söz konusu gümüş iyonları muhtemelen insanlara zararlı değildir ...

"Kullanmadan önce her teknolojinin güvenli olacağını asla kanıtlayamazsınız" diyor. Ancak gümüş toksik görünmüyor. "

ACS Nano dergisinde yayınlanan 2011 tarihli bir çalışmada Hutchison'un ekibi, gümüş takıları ve yemek kaplarını yüksek güçlü mikroskoplar altında inceledi. Katı gümüş ürünlerin nano parçacıkların dökülmekte olduğunu keşfettiler. “Bu nano silver uzun zamandır insanlarla temas halindeydi” diyor. Buna göre, "güven verici olmalı, çünkü bu riskler zarar vermedi".

Albany'deki New York Eyalet Üniversitesi'nden bir kanser araştırmacısı Ramune Reliene, çalışmaların nano gümüşün insan hücrelerine zarar verebileceğini gösterdiğini belirtti. Ancak bu çalışmalar, hücreleri şu an çevrede karşılaşanlardan 100 ila 10,000 kat daha fazla nano gümüşe maruz bıraktı.

... Ayrıca, hücreler bir deney tabağındaydı. Ve yaşayan bir canlının içindeki bir hücre laboratuvardaki bir cam kaptan farklı çalışır.

... Ann Arbor'da Michigan Üniversitesinde çevre sağlığı uzmanı Andrew Maynard, gümüşün vücut üzerindeki etkileri konusunda benzer araştırmalar yapıyor. Ekibi henüz verilerini yayınlamadı, ancak bazı erken bulguları paylaşmaya hazırız. Maynard, grubunun fareleri çok yüksek seviyede nanosilverle 28 güne kadar besleme fikrini neredeyse hiç etkilemediğini belirtti. Sonuçta gümüş bir "ağır metal" değildir. Ve herhangi bir "toksisite" kesinlikle aşırı dozaj almakla ilgilidir.

Zehir dediğimiz şey dozla ilgilidir.

Sonuçta, aşırı dozajlarla yutulursa yeryüzündeki herhangi bir şey toksik olabilir. Doktor Paracelcus'un dediği gibi:

"Her şey zehirdir ve her şey şifadır. Dozaj onu zehir, ya da ilaç haline getirir. " - Paracelsus (1493-1541)

Başka bir deyişle, bazı dozaj düzeyinde zararlı olmayan yeryüzünde hiçbir madde yoktur. Örneğin günlük, çoklu vitamin / mineral takviyenizdeki en yaygın besinsel mineraller aşırı dozlarda alındığında aşırı toksik olabilir.

· Mineral selenyum aşırı yüksek dozlarda yutulduğunda sinir sisteminde hasara neden olabilir.

· Mineral demir aşırı yüksek dozlarda yutulduğunda kalp hastalığına ve diğer ciddi sorunlara neden olabilir.

· Mineral bakır aşırı dozlarda sinir sistemi toksini oluşturabilir.

Çinko veya insan sağlığı için gerekli olan ve muhtemelen günlük çoklu vitamin / mineral takviyeli olarak her gün aldığınız diğer minerallerden herhangi biri aşırı miktarda yutulursa toksik olabilir.

Tüm mineraller üzerinde devam edebilirim, ancak sanırım konuyu anladınız. Bu besinsel minerallerin hiçbirini "ağır metaller" veya "toksinler" haline getirmez, sadece onları aşırı miktarda kullanılmalarını sorunlu yapar.

Aynısı gümüş için de geçerlidir. Gümüş, günlük olarak yeteri miktarlarda kullanıldığında hiç bir zararı yojtur (çok nadir bulunan gümüş alerjilerde en yaygın yan etki döküntü veya kovan döküntüleri hariç). Şunu da eklemek isterim ki ben 40 ppm uzun bir müddet boyunca günde 1 litre içmişimdir. Ve 1 litre olmasa da senelerdir kullanmaya da devam ediyorum. Şayet atılan iftiralar, söylenen yalanlar gerçek olsa herhalde insan içine çıkıp bu işi yapamazdım. Belkide şirin baba gibi olur gümüşün zararlarını anlatan bir kitap yazardım.

Ancak tüm diğer mineraller gibi gümüş de uzun süre aşırı derecede kullanıldığında toksik olabilir. Anahtar, kısaca gümüş kullanmaktır - tıpkı demir, selenyum, çinko veya krom gibi minerallerle yaptığınız gibi. Yani günlük ortalama 100 ml kolloidal gümüş hastalıklara yakalanma riskinizi minimuma indirir. Tabii ki kritik durumlarda 100 mililitrenin yetmeyeceği de aşikar.

Her şey bakış açınıza bağlı olarak değişir.

Birçok ülkede gümüşün kelimenin tam anlamıyla her yıl tonlarca tüketildiğini öğrenmek sizi şaşırtabilir.

Örneğin, Hindistan'da, belirli festivallerde, düğünlerde ve geleneksel açık hava yiyecek pazarı boyunca yılda birkaç kez halk, geleneksel Hint tatlılarını yiyor. Ve bu tatlılar, Vaki (veya Varak) adında saf gümüş folyoyla sarılır ve ince ince dövülerek gıdaları paketlemek için kullanılır. Bu tatlılar genelde Hint halkı tarafından gümüş folyoyla alınırlar. Bu binlerce yıldır Hindistan'da devam ediyor.

Ve görünüşe göre bu geleneksel kültürel etkinlikten "ağır metal” toksisitesinden ya da "gümüş zehirlenme" den kaynaklanan herhangi bir durum olmamıştır.

Nitekim, Hindistan hükümeti gümüş folyoyu % 99,9 saflıkta veya daha iyi olduğu sürece gıda sınıfı bir bileşen olarak onayladı.

Başka bir deyişle, Hint hükümeti yenilebilir gümüş kullanımını sınırlamaz, ancak gıda uygulamalarında kullanılabilen ve yenilebilen gümüşün saflığını düzenleyerek vatandaşlarına mümkün olan en saf gümüş yemelerine izin verirler!

"Das et al’ın yakın zamandaki bir makalesi , Yenilebilir metalik gümüş folyoların Hindistan'da her yıl (yemekte) 275 ton tüketildiği gibi dikkate değer bir veri sağlıyor. Ve bu durumun bilinen herhangi bir yan etkisi kaydedilmemiştir. Metal olarak gümüşün toksik olmadığına dair bu epidemiyolojik kanıt, başka bir yoruma muhtaç bırakmamaktadır sanırım.

Yine, bu şaşırtıcı şekilde 275 ton gümüşün yiyecek olarak Hindistan’da tüketilmesi, Hindistan'ın tüm nüfusunun artık "ağır metal zehirlenmesi" nedeniyle hastanelerde olması gerektiğini düşünülebilir. Ama tabii ki öyle bir durum yok ortada.

American Biotech Labs'tan Keith Moeller'ın "Gümüş Çözümleri Kullanma Güvenliği ve Argyria Riski" başlıklı Kitabında dikkat çektiği gibi:

"Metalik gümüş folyoyla kaplı şeker ve kek yemek geleneğinin tarihsel olarak kazandırdığı şu bilgiler vardır; sıcak, nemli iklimde yiyeceklerin az soğutulması, gümüş kaplı şeker tüketilmesi ve yemekten sonra yenen gümüşlü kekler, vücut sistemlerine zarar vermeden yiyeceklerdeki bakterileri öldürürlerdi. Başka bir deyişle, Hindistan halkı son bin yılda geleneksel Hint yemeklerinde metalik gümüş yeyip tüketmenin vücut veya vücut sistemleri üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığını kanıtladı. "Keith Moeller, The Safety of Using Silver Solutions and the Risk of Argyria, American Biotech Labs, January 15th, 2008”

İlginçtir ki, Utah Üniversitesi'ndeki araştırmacılar son zamanlarda kolloidal gümüş için yapılan ilk çift kör, plasebo kontrollü, insanların kolloidal gümüş içilmesi emniyet çalışmasını yayımladı ve günlük toksikolojik yoldan insan vücuduna sıfır "toksisite" değeri buldular.

Araştırmanın ön hazırlığı olarak, araştırmacılar 15 yıldır günlük kolloidal gümüş kullanan bir kişiye MR taramaları ve kan çalışması yapıyordu ve gümüş birikimi konusunda hiçbir kanıt bulamıyordu. Dokular veya organlar ve toksisite belirtileri göstermemişlerdi. Dolayısıyla, içilen kolloidal gümüşün büyük bir çoğunluğunun vücuttan etkili bir şekilde atıldığı ve hiç bir "toksisiteye" neden olmadığı anlaşılmıştır. Vücut mekanizması işine yarayan kadarını alıp, fazlasını vücuttan atmaktadır.

Gümüşün Gıdalarda Kullanımı: (Avrupa, Hindistan, Türkiye ve ABD)

Gümüş, bir çok ülkede gıdalarda da kullanılmaktadır.

Gerçekten de dünyanın çeşitli ülkelerinde yüzlerce yıldır kek dekoratörleri pasta ve keklere gümüş drajeler (küçük küçük gümüş topları) eklemişlerdir. Çoğu kişi bu küçük gümüş topların, şeker ile karışık, saflaştırılmış gümüş karışımını içerdiğini bilmiyor. Yine de, bu yılların hiç birinde, "çikolata tarafından zehirlenme" veya "draje tarafından ağır metal toksikliği" söz konusu olmamıştır. İnsanlar bu gümüş esaslı şekerlemelerden pişmiş ürünler ve kekler üzerinde tam anlamıyla tonlarca yemiş olsa bile.

Elbette ki bunlardan siz de ben de yemişizdir. Şahsen hiç bir zarar görmedim. Üstelik yıllardır da kolloidal gümüş tüketiyorum. Ve yukarıda da belirttiğim gibi yüksek miktarlarda tüketmişimdir. Tabii ki kolloidal gümüş partiküllerin küçüklüğü nedeniyle büyük parça gümüşlere nazaran tamamen zararsızdır. Ama araştırma raporları büyük parça gümüşlerin bile zararlı olduğunu tespit edememiştir.

Açıkçası eğer gümüş gerçekten "toksik ağır metal" olsaydı Türkiye, Hindistan, Amerika, Avrupa Birliği ve bir çok ülkede veya Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar tarafından gıda katkı maddesi olarak onaylanmazdı.

Kurşun veya cıva gibi gerçek zehirli ağır metallerin bugün çağımızda gıda maddeleri olarak onaylandığını hayal edebiliyor musunuz? Tabii ki hayır.

Ancak, gümüşün neredeyse tüm dünyada bir gıda maddesi olarak onaylandığı gerçeği ve çoğu ülkede bir besin takviyesi olduğu gerçeği, gizli menfaat sahiplerine (genellikle ilaç şirketlerine), gümüşün "zehirli ağır metal." olduğunu sansasyonal şekillerde iddia etmelerine engel olmuyor. Sanıyorum ki şu an dünyada ilaç firmalarını en rahatsız eden şey kolloidal gümüş olsa gerek.

Kendi kararlarımızı eldeki gerçekler ışığında ve kendi kişisel tercihlerimiz için sorumluluk alarak vermek zorundayız. Vereceğimiz tüm kararlar sahip olduğumuz bilgiler doğrultusunda verilir. Ve eğer yanlış bilgilere sahipsek doğal olarak yanlış kararlar vereceğizdir. Beni de sorgulayın tabii ki. Ama beni bir sorguluyorsanız otoriteyi bin sorgulamanız gerekir. Ben bugüne kadar ilaç firmalarının tetikçileri doktorların faydalı bir şey dediğine ya da gerçekleri apaçık söylediklerine hiç rast gelmedim. Politikacılar ise söyledikleri her şeyi etki yaratma adına söylerler. Şunu unutmayın, etki yaratma amacıyla söylenen her şey hamasetten ibarettir.

Güney Danimarka üniversitesinin yayınladığı araştırma kesinlikle bilimsel değildir. Güney “Danimarka Üniversitesi Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Bölümü, Doç. Dr. Frank Kjeldsen ve PhD Thiago Verano-Braga, "Nano-gümüş bir insan hücresine girerse, hücrede değişikliğe neden olabilir" dedi.” Buna basbayağı dolandırıcılık denir. Çünkü insan vücudunun kompleks biyolojik işlevlerinin dışında yapay koşullar altında yetiştirilen insan hücreleri kullanırsanız, ve bu hücrelerde herhangi bir değişiklik yaratmak için onları bir anda düzinelerce saat boyunca anormal derecede gümüş nano parçacıklara tabi tutarsanız elbette ki hücrelere zarar verirsiniz. Ve Güney Danimarka Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı şey tam da budur.

“Evet, yapay olarak yetiştirilen insan bağırsak hücrelerini bir tıbbi malzeme tedarik evinden satın aldık. Ve bir laboratuar ortamında bu hücreleri 24 saat boyunca 10 ppm koloidal gümüşle tabi tuttuk.”

Ardından, araştırmacılar "haber makalesi" olarak gizlenmiş sansasyonel basın açıklamalarına göre: " Nano gümüş hücrelere zararlı, bu yüzden serbest radikallerin oluşumuna yol açtığını onaylayabiliriz.” Diyorlar.

“Proteinlerin formunda ve miktarında değişiklikler olduğunu da görebiliriz. Bu bizi endişelendiriyor, Frank Kjeldsen ve Thiago Verano-Braga."

Tek derdiniz bu olsa keşke!

Beni endişelendiren şey, insanların bağırsak hücrelerini, iki düzineden fazla saat boyunca nano gümüş içinde ıslatmasını sağlayacak ve vücudunda gerçekleşen diğer normal ve koruyucu biyokimyasal eylemler olmadan bunu yapmış olmalarıdır .

İnsan vücudu (mide ve bağırsaklar dahil) bir Petri kabı içeriği gibi statik değildir. Dinamik ve içsel olarak sürekli bir akış halindedir. Bağırsak hücrelerinin 24 saat süreyle koloidal gümüşe maruz kalmasına imkan yoktur. Bu saçma bir düşünce.

Dahası, midenin sıvı içeriği sadece orada durmakla kalmaz. Bunun yerine, sindirim sisteminin diğer bölümlerine her 30 ila 45 dakikada boşalma eğilimindedirler. Buna kolloidal gümüş ya da içebileceğiniz diğer herhangi bir sıvı da dahildir.

Mideden besinler ve sıvılar onikiparmak bağırsağı ve ince bağırsağa taşınır; bu noktada, gümüş gibi mineralleri içeren besinler, kan dolaşımında emilir ve daha sonra vücudun diğer bölgelerine yollanır.

Son olarak kalan yiyecek ve sıvı içeriği, geri kalan suyu ve besin maddelerini atık maddelerden uzaklaştırmak ve vücudun diğer bölümlerine geri dönüştürmek olan ana işlevlerden biri olan kolona gider. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kolon_(anatomi)

Sonuç olarak, bağırsak yolunun tamamı dinamik bir sistemin parçasıdır. Laboratuvardaki petri kabı gibi orada sadece hücrelere ilişerek tutan şey yoktur.

Ve yine sonuç olarak, hücre hasarına yol açacak kadar bağırsak hücrelerinizi laboratuvarda yapılan bu deney gibi gümüşe maruz bırakmanız mümkün değildir. Şundan emin olun, aynı deney cola ya da kahveyle de yapılsa benzer sonuçlar çıkardı.

Bir de şu şekilde açıklamaya çalışayım; şimdi diyelim insanın kolloidal gümüşe ihtiyacı var. Ama siz adamın kafasını tutup bir kova siva derm kolloidal gümüşün içine sokuyorsunuz ve ölene kadar da çıkartmıyorsunuz. Sonra da “aha bakın yapığımız bu bilimsel deney sonucunda siva derm gümüş suyunun insanları öldürdüğü apaçık bir şekilde ispat ettik” diye hesapta rapor düzüp tüm dünyaya ifşa ediyorsunuz.

Gerçekten son olarak (: 

Şunu aklınızdan çıkartmayın. Koloidal gümüş hastalığa neden olan virüsleri, patojenleri, mantarları ve mayaları ve antibiyotiklere dirençli bakterileri (MRSA dahil) öldürmek için 100 yılı aşkın süredir başarıyla kullanılmaktadır.

Herkese sağlıklı günler dilerim.

4 yorum:

  1. Merhaba
    Kolloidal gumus suyu ağır depresyonu da tedavi eder mi?cevaplarsanız çook sevinirim.ayrica aşiri candida mantarina maruzum.bunlari optimal seviyeye indirir mi?teşekkürlerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Depresyonu oluşturan sebeplerden biri de metabolizmanın düzgün çalışmamasıdır. Biyolojiniz gerekli hormonları üretiyorsa sorun yoktur. Ama bazen bu durum sekteye uğrar. Mesela epifiz bezi melatonin üretemiyorsa gece rahat uyuyamazsınız. Depresyona iyi geldiğini söyleyenler var. Ama bu direkt olarak siva derm içip iyileşeyim anlamına gelmez. Dolaylı yoldan faydası olabilir. Kandida için ise kesinlikle kullanmanızı tavsiye ederim. Uygun bir beslenme düzeniyle zaman içerisinde bu dertten kurtulursunuz. https://gumuskolloidal.blogspot.com.tr/2017/07/gaps-diyeti.html

      Sil