6 Aralık 2017 Çarşamba

Nasıl bu kadar aptal olunur?


Dirayetsiz, iradesiz, düşünmeyen ve farkında olmayan bir toplum nasıl oluşturulur?

Her şeyin bir “çaresi” sunulmuş, kanser ilacı, zayıflama hapı, sigara bırakma iğnesi, antidepresan ilaçları, diyetisyenler, aile danışmanları, cinsellik sihirbazları, günlük sorunlarınıza sebep olan geçmiş hayatlarınızı görebilen sözde regresyon terapistleri... vs vs vs...

Çareleri son derece pahalı reklamlarla gözlerimize sokulan olası sorunlar insanlar tarafından daha kolay bir eyleme dönüştürülüyor. Sorunun bir sorun olduğunun algısını zayıflatarak, çare olmayan çareleri, çare gibi göstererek, sorunu oluşmasını önlemekten çok teşvik eden bir sistemin içerisindeyiz. Sistematik olarak programlanmış ve program doğrultusunda sadece işleyişte olup bozulduğunda tamirhaneye sokulan robotlardan farksız bir topluluk söz konusu.

Çocuk istismarı gibi kavramlar dahi psikosomatik bir fonksiyon bozukluğu ile tıbbi bir kavrama dönüştürülerek, her türlü yanlışlardaki çaresizlik algısı büyütülüyor. Olumsuz bütün eylemlerimiz ile ilgili, hata yaptığımızın farkındalığı birebir iptal edilerek, hataları telafi etmek, doğruyu görmek, düşe kalka büyümek, kısacası sağlıklı evrimleşmemiz felç ediliyor. Bu sistemin mimarları bizler değiliz ancak mimarlarının projelerini başarılı bir şekilde hayata geçiren o emektar ameleler bizden başkası değildir.

“Bizim hiçbir konuda hiçbir suçumuz yok!”

Böylelikle bir sorunu neden yarattım?
Neden bu maddeyi kullanmaya başladım?
Hayatım neden böyle oldu? Çözümü nedir?
Doğrusu nedir?
Yanlış nedir?
Gibi önemli öğrenme ve düşünme aşamalarına müsaade edilmiyor. “Nikotin bağımlılık yapıyor diye sigarayı bırakamıyorum, yemeklerin içindeki kimyasallar yüzünden kilo alıyorum, parasızlık yüzünden eşimle geçinemiyorum, işteki stres yüzünden depresyona giriyorum”...

Bahaneleri çoktan hazırlanmış olan sorunların çareleri de öncesinden tasarlanarak oluşturulan bir algı ile düşünmek ve farkındalık öldürülüyor. Yanlışı yapmadan önceki düşünme aşamasının yerini hazırlanmış bahaneleri dolduruyor, yanlış yaptıktan sonraki farkındalık aşamasının yerini ise tasarlanmış sahte çareler dolduruyor. Bu önemli aralıkların boşlukları doldurularak sorunlar bir sorun olmaktan çıkartılıyor.

Tıbbın bir kalıp bulamadığı sorunlarda ise, spiritüel sektör devreye giriyor. Çakra açan spiritler, geçmiş hayatı gören regresyon terapistleri, dünya dışı varlıklardan yardım alabilen medyumlar vs vs... Spiritüel manada kendilerini geliştirip, enerjileri doğru kullanabilen ve faydalı tekniklere sahip olan bilgelerin varlığı tartışmasızdır. Ancak çoğunlukla her insanın bu güçlere eşit derecede sahip olabileceği bilgisi ve teknikleri arka plana atılarak gerçekleşen çalışmalar bir mucize olarak kestirilip atılıyor.

“Nasıl bu kadar aptal olunur !?”

Bu cümleyi şüphesiz hepimiz en az bir kez söylemişizdir. Yaşadığımız sistem düşünmeye, beyin yormaya fırsat vermek istemiyor. Düşünce tembelliği bedensel tembelliğin de önüne geçmiş durumda. Beynimiz uyku saatine kadar meşgul ediliyor, (sosyal medya, bilgisayar oyunları, diziler, yarışmalar, tv de skandallar...) sistem bu meşguliyetler için milyarlarca dolar harcamaktan kaçınmıyor. Sosyal medya ile fazla ilgilenmeyip tv izlemesek de, çevremiz, eşimiz, dostumuz; sinema, alış veriş, yemek, içmek, gezmek gibi konularla bizi taciz ediyor. Katılımda bulunmadığımızda çok kolay bir şekilde “asosyal” olarak adlandırılıyoruz. Kendimize zaman ayırmak, dinginlik ve sessizlik içerisinde olmak “asosyallik” olarak adlandırılıyor bu sistemde. Sağlıklı bir uyku ve hücrelerimizin re jenerasyonu için uyku öncesinde ihtiyaç duyduğumuz sessizlik ve dinginlik evresini, ödenmemiş faturalar, maddi sıkıntılar, gelecek kaygısı ya da günlük hayatın stresi tecavüz ediyor. Ne sağlıklı uyku kalıyor nede hücre onarımı. Bu sistemin farkında olmalıyız. 

Fırsatlar verilmiyor gibi görünse de, fırsatları değerlendirmeyen biziz. Sadece yüzeysel gözlemlediğimizde sistemin düşünmemize fırsat vermek istemediğini fark edebiliriz. Çünkü düşünmek, araştırmak, irdelemek ve beyin yormak bizi, farkındalığımızı ve zekamızı güçlendiren önemli egzersizlerdir. Sadece bir kitabın ufak bir bölümünü okuduğumuzda dahi, zindeliğimizin ve düşünce ağımızın ne kadar genişlediğini fark edebiliriz. Kitapların en önemli içeriğini bize aktaran yeni uygulamalar geliştirilmiş. 1 ay içerisinde 100 yüz kitabın önemli içeriklerine ulaşmamızı sağlayan özetleyici ve sözde bir yardımcı. Kitaplar teknokratik bir çağda gerçekten düşünmemizi sağlayan en ilkel ve en etkili hazinelerdir. Kitaplar düşünceye davet etmelidir, ilham vermelidir, bizi genişletmelidir, içeriğindeki önemli bölümleri beynimize copy paste ederek kalıplara sıkışmamalıyız. Bir kitabın içeriğindeki önemi kendimiz bulmalı, kendimiz karar vermeli, kendimiz eleştirmeli, kendimiz araştırmalıyız. Teknolojiler bizlere hizmet etmelidir, bizler teknolojinin köleleri olmamalıyız. Dünyadaki birçok teknolojilerin yaratıcısı düşüncedir, kısacası insandır, ancak kimisi yaratır kimisi esiri olur. Esir olduğumuz sürece yaratıcı olmaktan uzaklaşırız. Yaratıcı olduğumuzu unuturuz.

Yazar ve araştırmacı Jan Van Helsing’in ismini anonim tutan üst düzey bir Kabalist ile yaptığı röportajın enteresan bir bölümünü aktarıyorum:

Van Helsing: Sizin çocuklarınız genellikle son derece zeki olup en iyi okullarda okuyorlar, okul hayatlarının sonunda önemli akademik sıralarda yer alıyorlar. Bunu başarmanızdaki faktör sadece para olamaz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Cevap: Sizler çocuklarınızı doğuştan her saniye meşgul ediyorsunuz. Mızmızlandığında direk müdahaleye geçip eline meşgul olması için bir şeyler veriyorsunuz, büyüdüğünde ise sussun diye önüne videolar oyunlar filmler koyuyorsunuz. Çocuklar için oyun oynamanın bir eğlenceden ziyade, çocuğun gelişimine katkıda bulunan en önemli faktör olduğu ile ilgilenmiyorsunuz. Biz çocuklarımızı doğuştan meşguliyetlerle boğmuyoruz. Kendi başlarına da bırakıyoruz, yalnız oynamayı, yalnız çözüm bulmayı öğretiyoruz, sürekli meşgul etmeyerek düşünmelerini doğuştan destekliyoruz. Bizim çocuklarımız interneti dersleri için kullanırlar, derslerinin dışında internette meşgul olmaktan sıkılırlar. Sosyal medyadan nefret ederler, tv izlemezler, tvlerdeki yarışmalar gibi saçmalıklardan haz almazlar, boş vakitlerinde spor yaparlar, enstrüman çalarlar, kitap okurlar, doğada oynamayı severler. Bir araya toplandıklarında sohbet konuları oyunlar değil, bilim insanlarını tartışmak olabilir.

Bizler sizleri hiçbir şeye zorlamıyoruz. Sizlere sunulan her şey, talepleriniz doğrultusunda gerçekleşiyor. Sizler talep ediyorsunuz, bizler sunuyoruz. Bağımlılık haline getirenler sizden başkası değildir. Bazen tv kumandanızın kapatma düğmesini bile biz kontrol ediyormuş gibi davranıyorsunuz fakat bunu bizler henüz kontrol edemiyoruz. Bunu duymak isteyenlerinizde çoktur. Kontrol edebileceğiniz alanların farkında değilsiniz, çaresizlikten hoşlanıyor gibisiniz. Tv izlemeyi, pc oyunlarını, gereksiz sosyal medya ağlarını, sağlıksız beslenmeyi tercih edenler sizleriniz. Çocuklarınıza bunları öğretenlerde sizlersiniz. Değişimi istemeyen sizlersiniz. Engel biz değiliz, sizlersiniz.

Mell Eye

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder