8 Ekim 2017 Pazar

Hastalik belirtileri

Hipokrat'dan beri tıp hastayı şuna inandırmaya çalışmaktadır; hastalık belirtisi, kökeni, bedenin işlevsel süreçlerinde olan rastlantısal bir olaydır ve nedenlerinin bedende araştırılması gerekir. Oysa tıp, ısrarla belirtiyi yorumlamaktan kaçınarak, hastalığı da, belirtilerini de anlaşılmazlığa mahkum etmektedir. Böylece sinyal gerçek işlevini kaybetmektedir.
Bu durumu açıklamak için bir örnek verelim: Arabamızın ön panelinde gerekli durumlarda bize işaret veren uyarı ışıkları vardır; akü boşaldığında veya benzin bittiğinde yanan küçük lambalar gibi. Araba giderken bu ışıkları görünce hiç de mutlu olmayız. Çünkü giderken ' bir yerde durmamız gerekecektir. Bu durum bize huzursuzluk verse de, uyan ışıklarına- kızmak aptallık olur, çünkü bu ışıklar bizim normalde görüp, algılayamayacağımız bir olayı bize haber verirler. Uyan ışığı yanınca, ışığın tekrar sönmesi ve yolumuza devam edebilmemiz için hemen bir tamirci çağırırız. Gelen tamirci, problemi uyarı lambasını sökerek ortadan kaldıracak olsa buna çok kızarız. istediğimiz olmuştur, uyarı ışığı artık yanmamaktadır, ama problemin çözülme şekli fazla yüzeyseldir. Böyle bir durumda, uyarı lambasının Sökülmesindense, gereğinden fazla yanmasına bile razıyızdır. Oysa, bu problemi ortadan kaldırmak için, öncelikle ışığın çalışma şeklini çözmek ve neyin yolunda gitmediğini görmek için arka plandaki mekanizmaları incelemek gerekir. Sonuçta, uyarı ışığının amacı, yandığı zaman bizim dikkatimizi çekmek ve soru sormamızı sağlamaktır.

Bu arada ağrı kesici ilaçların nasıl çalıştığını anlamak için şu makaleyi okuyunuz: http://iyilestirici.blogspot.com/2017/06/aspirin.html

Bu örnekteki uyarı lambası, konumuzda hastalık belirtileridir. Vücudumuzda hastalık belirtisi olarak açığa çıkan, aslında görünür olmayan bir sürecin görülebilir ifadesidir ve tek amacı sinyal vererek o ana dek gittiğimiz yolda bizi durdurup, bir şeylerin yolunda gitmediğini göstererek sorular sormamızı sağlamaktır. Hastalık belirtisine kızmamız aptalcadır. Hastalığın belirtilerini yok ederek, bilincimizin kendini ifade ehnesini' engellemek ise çok saçmadır. Belirtileri engellemek yerine akmasını sağlamamız gerekir. Bunun için, belirtilerin çok daha derinlerine bakarak, belirtilerin neye işaret ettiğini anlamayı öğrenmeliyiz.

Bu aşamada, hastalıkların sadece belirtileri ile ilgili olan tıp bir problem olarak karşımıza çıkar; belirtiler ile hastalığı aynı kefeye koyar ve şekil ile içeriği birbirinden ayıramaz. Böylece, bir sürü masrafla teknik imkânlar seferber edilir ve tek tek organlar incelemeye alınır; ama hasta olan kişinin kendisiyle hiç ilgilenilmez. Hastalık belirtilerinin ortadan kaldırılması en büyük avdır ve bu avın ne kadar anlam taşıdığı hiç sorgulanmaz. Şaşırtıcı olan, birçok gerçek ortadayken, yine de bu çılgın avdan vazgeçilmemesidir. Modern, bilimsel tıp ortaya çıktıktan sonra, hastaların sayısında yüzde birlik bir azalma bile olmamıştır. Yine çok sayıda hasta vardır. Sadece hastalık belirtileri değişmiştir. Bu sarsıcı gerçekler, sadece belli hastalık belirtileriyle sınırlanmış taraflı istatistiklerle gölgelenmeye çalışılmaktadır. Örneğin, enfeksiyon hastalıklarına karşı elde edilen zaferler gururla ilan edilirken, aynı zaman diliminde hangi hastalıkların yayılıp, çoğaldığından hiç söz edilmemektedir.

Hastalık belirtileri yerine, önce "hasta olma olgusunun kendisini" incelemek çok daha doğrudur. Hasta olma durumunun kökleri, insan benliğinde, tıpkı ölüm, gibi, çok derinlere iner ve birkaç zararsız, pratik hile ile ortadan kaldırılamaz. Eğer hastalık ve ölümü, tüm büyüklüğü ve heybeti ile algılayabilseydik, bunlarla savaşmak için gösterdiğimiz çabaların ne kadar gülünç olduğunu görürdük. Tabii hastalık ve ölümü, sadece basit b;ir sürece indirgeyerek kendimizi büyük bir hayal kırıklığından koruyabiliriz. Hatta insanın, hastalık ve ölümden daha büyük ve güçlü olduğuna inanmaya devam etmemiz bile mümkündür.

Özetlersek, hastalık, kişinin bilincinde bir şeyin yolunda gitmediğini, dolayısıyla uyumun kaybolduğunu işaret eden bir durumdur. Bu iç dengenin kaybedilmesi kendini bedende bir hastalık belirtisi olarak gösterir. Belirtiler birer sinyal ve bilgi taşıyıcısıdır. Yaşamın akışını böler ve bizi belirtiye dikkat göstermeye zorlar. Bize bir şeylerin eksik olduğunu anlatır. Hastalık ve belirti arasındaki farkı anlayan bir insanın, hastalığa karşı tutumu ve hastalıkla olan ilişkisi birdenbire değişir. Artık kişi, belirtileri, tüm gücüyle savaşması gereken büyük bir düşman olarak görmez; belirtilerde, kendinde eksik olanı bulmasına ve gerçek hastalığını görüp atlatmasına yardımcı olabilecek bir dostu keşfeder. Bu durumda, hastalıklar ve belirtileri, evrimimize ve bilinçlenmemize ilgi duymamızı sağlayan ve o en yüksek evren yasalarına uymadığımızda son derece katı olabilen bir öğretmene dönüşürler. Tabii, eğer onları dinlemeye ve onlarla iletişim kurmaya cesaret edebilirsek. Belirtilerin bir tek amacı vardır: Kendimizi iyileştirmemizi sağlamak. Ancak onlardan faydalanabilmek için belirtilerin dilinden anlamamız şarttır.

Bizler, bu çift boyutlu dilin özüne kulak vermeyi yeniden öğrenebilirsek, çok kısa zamanda hastalık belirtilerinin bize söylediklerini duyabilir ve onları anlayabiliriz. Bedenimizdeki hastalık belirtileri, bizlere, etrafımızdaki insanlardan çok daha fazla ve önemli şeyler anlatırlar. Onlar
bizi gerçekten tanıyan tek samimi dostlarımızdır.

Thorwald Dethlefsen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder